Perihan Koca ile Dünya Denizciler Günü Söyleşisi

"Açık denizlerde, yaşam alanlarından izole limanlarda, tersanelerde olan bitenlerin emeğin gündemine girmesi için çok daha fazla çaba sarf etmemiz gerekiyor. Bunun farkındayız. Bu yüzden bir kulağımızın karada bir kulağımızın denizde olacağının sözünü veriyoruz."

Perihan Koca ile Dünya Denizciler Günü Söyleşisi

"Açık denizlerde, yaşam alanlarından izole limanlarda, tersanelerde olan bitenlerin emeğin gündemine girmesi için çok daha fazla çaba sarf etmemiz gerekiyor. Bunun farkındayız. Bu yüzden bir kulağımızın karada bir kulağımızın denizde olacağının sözünü veriyoruz."


25 Haziran Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından 2011 yılında belirlenen, denizcilerin uluslararası ticarete ve dünya ekonomisine, genellikle kendileri ve aileleri için büyük bir şahsi fedakarlıkla yaptıkları paha biçilmez katkının takdir edildiği "Denizciler Günü"dür. Peki ya denizciler için Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen bugün, gerçekten de somut olarak denizcilere bir kazanım sağlıyor mu? Sadece sosyal medya üzerinden IMOnun göz boyayan paylaşımları dışında elle tutulur hiçbir yapıcı adım denizciler lehine atılmıyor. İşçilerin mücadele ile bundan yüz yıl önce kazandıkları 8 saatlik günlük çalışma hakkı sözüm ona Denizcilik Çalışma Sözleşmesi (MLC) ile bile denizcilere sağlanmıyor. İnsan onuruna sığmayan şartlarda kölelik dönemini aratmayan bir çalışma sadece gemilerde değil, tersanelerde, limanlarda ve gemi söküm sahalarında hüküm sürüyor.

AKP eliyle 2008 yılında denizcilerin de yer aldığı riskli iş kollarındaki yıpranma payı hakkı kaldırıldı. Ayrıca Türkiyedeki armatörlerin vergiden kaçmak için off-shore ülkelerde kurdukları göstermelik şirketler üzerinden ticaret yürüttüğü yabancı bayraklı gemilerde sigorta zorunluluğu olmaması nedeniyle binlerce denizci sosyal güvencesi ve emeklilik imkânı olmaksızın çalışmak zorunda kalıyor.

Yıpranmadığımızı iddia eden iktidar, geçtiğimiz yıl Eylül ayında kaybolan Yiğit Acar kardeşimiz için dış işleri kanalıyla en ufak bir adım dahi atmadı. Denizciler gemilerde, tersane işçileri kızaklarda, gemi söküm işçileri ise asbestli zehirli ortamlarda ölmeye devam ederken patronlar da servetlerine servet katmaya devam ediyor.  

MayDay dergisinin bu sayısında hem yayın yıldönümümüzü hem de 25 Haziran Dünya Denizciler gününü kutluyoruz. Bugünün gerçek anlamına kavuşabilmesi için ise şüphesiz gasp edilen haklarımızdan, denizdeki kayıplarımızdan, pandemi dönemi kilit personel denilerek üzerimizdeki sermaye sömürüsünün katlanarak gelişinden bahsetmeden geçemeyiz. Bu noktada halkın, ezilenlerin, işçilerin ve tüm ötekilerin temsilcisi 28. dönem Yeşil Sol Parti Mersin milletvekili ve Toplumsal Özgürlük Partisi sözcüler kurulu üyesi Perihan Koca ile denizcilerin sorunları üzerine bir söyleşi ile okurlarımızın karşısındayız.

Mayday Dergisi: Sevgili Perihan Koca bu yıl da dünya denizciler günü liman, tersane, gemi söküm ve gemilerde çalışan deniz işçileri için meslek hastalıkları, iş cinayetleri ile geçmiş ve yeni hak gasplarının gölgesinde kutlanıyor. Umut ediyoruz ki, bir noktada sizin düşünceleriniz meclisin duvarlarından içeriye biz denizcilerin umut esen isyanını da taşıyacak. Şimdiye kadar meclis kürsüsünden sadece birkaç sağ siyasetçinin oy devşirmek için ettiği sözde birkaç kelamla anıldık. Siz denizci olmayan ancak halkın ve işçilerin meclisteki sesi olarak öncelikle biz denizcilere kendinizi nasıl tanıtırsınız?

Perihan Koca: Öncelikle karada ve denizde emeğinin gücüyle yaşamını sürdüren tüm deniz emekçilerinin gününü kutlarım.

Denizcilerin hak ettiği hakları kazanabildiğimiz bir dönem olsun.

Emeği esas alan bir siyaset geleneğinin, Toplumsal Özgürlük Partisi'nin ittifak adayı olarak Yeşil Sol Parti Mersin milletvekili olarak meclise girdim. TÖP olarak gemide olsun karada olsun işçi sınıfının kapitalist düzene karşı verdiği mücadelenin siyasal öncülüğüne aday olan bir partiyiz. İşçi sınıfının kapitalizme karşı verdiği ekmek ve onur mücadelesinin, halkların despotik devletin inkarcı ve imhacı politikalarına karşı verdikleri varlık mücadelesinin meclisteki sesi olmak için yola çıktık. Biz bu mücadelelerin zorunlu birliğini, yeni bir rejimi kuracak olan yegane birlik olduğunu düşünüyoruz.

Toplumsal Özgürlük Partisi Sözcüler Kurulu Üyesi olarak yıllardır bu mücadelenin içerisinde yer aldım. Emeğin hakları için işçi direnişlerinde, kadınların erkek egemen sisteme karşı mücadelelerinde, gençlik hareketi içerisindeyken akademik-demokratik üniversite mücadelesinde yer aldım. LGBTİ+'ların, çocukların, engellilerin hak mücadelelerinin yanında yer aldım. Tüm bu mücadele eksenlerini zorunlu bir tarihsel ittifakta, Kürt halk hareketiyle ittifakta olması gerektiği gerçekliğiyle hareket ettik. Şimdi bu ittifakın kurulması için mecliste de çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Parlamento biz sosyalistler için esas değil, amaç hiç değil. Emekçilerin haklarının, taleplerinin, çıkarlarının kazanımı için bir araç sadece. Biz bu aracı emekçiler için, halk için işlevli hale getirme mücadelesi veriyoruz. Sadece belli takvimsel aralıklarla oy devşirmek için meclisin kürsüsüne söylemde kalan kelimeleri taşımak için değil, egemen, ana akım siyasetin geleneksel işleyiş kalıplarını bozuma uğratacak halkın bir pratiği hayata geçirmek için çabalıyoruz. Halkın haklarının sözcülüğüne tam da buradan talibiz. Sokak ve meclis arasında bir köprü kuracak zemini açma derdimiz var.

Mayday Dergisi: Denizcilik sektörü yüksek tehlikeli iş kollarından biridir. Fakat belirli koşulları sağlayan kimi denizciler için avantaj sayılabilecek yıpranma payı, sigorta ve emeklilik gibi sosyal güvenceler 2008 yılında AKP tarafından torba yasalarla gasp edildi. Gasp edilen bu hak ile aslında tüm denizcilerin emekleri görmezden gelindi, yıpranmıyorsunuz denildi ve üstümüze kurulan bu sömürü sistemi meşrulaştırıldı. Sadece geçmişte denizcilerin kaybettiği haklar değil aynı zamanda günümüzde armatörlerin ve iktidarın Gemiadamları Yönetmeliği” ile istediği gibi oynayarak denizcilerin emekleri üzerinde yeni bir sömürü tasarısı çıkartmaya hazırlandıklarının da farkındayız. Denizcilerin gasp edilen hakları konusunda sizlerden neler beklemeliyiz?

Perihan Koca: Emekçi sınıflara yönelik saldırılar bütünseldir. Karada ne yaşanıyorsa denizde de o yaşanıyor. Emek kapitalist sınıfların temsilcisi olan hükümetler tarafından sürekli bir saldırı altında. Ülke ucuz emek cennetine dönüştürülüyor. Emek maliyetleri ucuzlatılıyor, emeğin örgütlülüğü tasfiye ediliyor, uzun ve yoğun çalışma işçi sınıfına dayatılıyor. Amasız fakatsız tüm bu saldırılara karşı sınıfın sesi olacağız.

Ancak elbette deniz işçileri diğer işçi  sınıfı bölüklerine göre daha izole bir iş yaşantısına sahipler, bunu biliyoruz. Açık denizlerde, yaşam alanlarından izole limanlarda, tersanelerde olan bitenlerin emeğin gündemine girmesi için çok daha fazla çaba sarf etmemiz gerekiyor. Bunun farkındayız. Bu yüzden bir kulağımızın karada bir kulağımızın denizde olacağının sözünü veriyoruz.

Gerek bahsi geçen yönetmeliğe karşı gerekse de başka düzenlemelere karşı etkin bir mücadele yürütülmesi için elimizden geleni yapacağız.

Mayday Dergisi: Tersanede ve gemi söküm tesislerinde asbest başta olmak üzere gemilerden kaynaklanan çeşitli zehirli maddenin gerek işçi sağlığını gerek civar halkı ve çevreyi tehdit ettiği biliniyor. Kirlenen denizler ve sulardan meslek hastalıklarına uzanan doğrudan bir sömürü sistemi içerindeyiz. Günümüzde çevre ve işçi mücadelelerinin kesiştiği Emekoloji başlığı altında birçok çalışma sürdürülüyor.

İklim değişikliği başta olmak üzere birçok çevre sorunlarına yönelik yürütülen mücadelelerde ön saflarda yer alan bir devrimci olarak bu konudaki görüşleriniz nedir?

Perihan Koca: Emek bizim en doğal uzantımız, doğanın kendisiyle kurduğumuz doğrudan bağımızdır. Emek bizim doğamız, doğa ise evimizdir. Emeğin ve doğanın kapitalist sömürüden kurtulma mücadelesinin kaderi birdir, ortaktır. Kapitalizm birim zamandan birim koşullarda maksimum kâra odaklı bir düzen. Onun bu saplantısı hem emeğe hem doğaya eş zamanlı ve özdeş bir saldırı doğuruyor. Bir yandan emeğin verimliliğini arttırmak (!) diğer yandan doğal varlıklara giderek artan miktarlarda el koymak kapitalizmin saplantısı, kapitalist rekabetin yasasıdır. Bu rekabetin sonucunda işçi cinayetleri, ucuz emek, yoğun sömürü, uzun iş günü ortaya çıkıyor. Ve yine bu rekabetin sonucunda iklim değişikliği, okyanus asitlenmesi,  toprak/hava/su kirliliği ortaya çıkıyor. Bu kâr yasasına karşı mücadele emek ve ekoloji mücadelesinin kaderini bir ve aynı kılıyor.

Mayday Dergisi: Kadınlar ve LGBTİ+lar iş hayatının her alanında eril şiddete maruz bırakılırken gemi, tersane gibi heteroseksist erkek egemen sınıfın yoğun olduğu ortamlarda bu şiddet olayları katlanarak artıyor. Taciz, tecavüz, mobbing gibi cinsel/cinselleştirilmiş şiddete karşı dayanışmanın ve örgütlü olmanın güvenli alanlar yaratmak için ne kadar önemli olduğunun farkındayız. Siz, Sosyalist feminist biri olarak LGBTİ+ ve kadın denizcilerin yaşadığı sorunlara yönelik neler söylemek istersiniz?

Perihan Koca: Şiddet, patriyarkal tahakküm, heteroseksizm toplum tarihinde çok eskilere dayanıyor üstelik bir kısmı açıktayken diğer bir kısmı da gizil olarak varlığını sürdürüyor. Karada LGBTİ+ ve kadın olmak yeterince zorken denizde çok daha zorlayıcı olsa gerek.

Denizde uğrayacağınız bir şiddet söyleminin, şiddet eyleminin, tacizin, ayrımcılığın karşısında etkin bir hukuk mücadelesi vermeniz için uluslararası deniz hukukunun yetersiz olması ve açık denizlerde yaptırım uygulanmasının koşullarının zorluğu düşünülünce iş daha da karmaşıklaşıyor. Üstelik olası bir şiddette şiddet failiyle bir süre zorunlu olarak aynı kamusal mekanda bulunmak zorunda kalmanız da oldukça zorlayıcı. Tüm bunlar düşünüldüğünde denizlerde kadın ve LGBTİ+ olmanın zorluğunu tahmin etmek zor değil.

Mayday Dergisi: Mülteciler üzerinden yükseltilen ırkçılık Akdenizi adeta bir mezarlık haline getirdi. Denizlere bir umutla açılan mülteciler göç yollarında insan kaçakçıları tarafından ölüme terk edildiğinde çevredeki denizciler onların imdadına yetişiyor ancak son dönem İtalyada meydana gelen olayda da görüldüğü gibi denizcilere devletler şiddetle karşılık veriyor. Bu yükselen ırkçılık ve mülteci hakları üzerine düşünceleriniz nedir?

Perihan Koca: Erken kapitalistleşen ve dünyanın geri kalanını yağmalayan batı medeniyeti şimdi cehenneme çevirdiği üçüncü dünya coğrafyalarında ortaya çıkan "göç" olgusunu durdurmaya çalışmak için aynı vahşiliği kullanıyor. Öldürmek, yok etmek, imha etmek... Kendileri açısından gereksiz bir nüfusu kontrol etmenin en kolay yolu. Krizler, geçtiğimiz yüzyıl sonunda SSCB'nin çözülmesinin ardından parlatılan batılı değerlerin (!) örneğin insan haklarının, yaşam hakkının, adalete erişim hakkının ölümüne işaret ediyor. Batı kapitalizmi bizlere şimdi insan haklarının artık çok da önemli olmadığını söylüyor. İçeride kurdukları sınıfsal dengelerin bozulmaması için ırkçılığı ve mülteci düşmanlığını yükseltiyorlar. Kendi iç hukuklarını ve uluslararası hukuklarını hiçe sayarak yapıyorlar. Bu onların yeni normali artık.

Akdeniz bir mülteci mezarlığına çevrildi, emin olun gemi kazara batmadı. Kazara battıysa bile batmasına hepimizin gözü önünde göz yumuldu. Bilerek yaptılar çünkü başkalarının cesaret edip aynı yolu denememeleri için bunu yapmak zorunda hissediyorlar kendilerini.

Bunun muhatabı doğal olarak deniz emekçileri oluyor. Öldürmeyi bu kadar sıradanlaştıran bir anlayış için deniz emekçilerini de katletmek işten değil.

Mayday Dergisi: Hiyerarşinin çok keskin olduğu ortamlardan biri olan denizcilikte kimi konularda askeri bir otorite söz konusu olabiliyor. Öyle ki, kaptanın ya da şirketin emirleri gemi içerisinde mutlak olarak sorgulanmadan yapılmak zorunda olduğu öğretiliyor. Denizci en ağır şartlarda ya da işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmaksızın çalışmalara zorlanabiliyor. Denizcileri korumak için çıkartılan yasaların aslında armatörleri ve patronları koruduğunu görüyoruz. Bir denizci öldüğünde dahi şirketin zarar göreceği maksimum hasarın tazminat olduğu, onu da P&I (Koruma ve Güvence) sigortaları ile ödeterek külfetten kurtuldukları bir sistemde denizciler sadece öldükleri ile kalıyorlar. Armatörler ise bizleri sömürmeye hatta öldürmeye devam ederek sermayelerini arttırmaktalar. İş cinayetleri görünür ve duyulur oldukça daha çok denizcinin iş cinayetinde katledildiğine şahit oluyoruz. Gemide, limanda, tersanede, gemi sökümde iş cinayetlerini önlemek üzerine denizcilik sektöründe ne gibi adımlar atılmalıdır?

Perihan Koca: Ülkenin demokratikleşmesi işyerinin demokratikleştirilmesine doğrudan bağlıdır. Kapitalist birikim mantığını baskılayan ve aynı zamanda işçi sınıfının inisiyatifini arttıran her türlü müdahalenin olması gerekiyor. Kağıt üzerinde oturup birçok düzenleme yazabiliriz, ama iş cinayetlerinin önlenmesi, sömürünün sın bulması, bunların anayasal güvence altına alınması işçi sınıfının örgütlü gücüne bağlıdır. Bence atılacak en önemli adımlar örgütlenmektir. Yasa değiştirme gücü örgütlülükten gelir.

Mayday Dergisi: Değerli düşüncelerini bizimle paylaşan ve mecliste armatörün değil deniz işçilerinin sesi olan sevgili Perihan Kocaya Deniz İşçileri Platformu olarak teşekkür ediyoruz. Son olarak geçen yıl Eylül ayında Süveyş’te kaybolan Yiğit Acar kardeşimiz için tüm çağrılarımıza rağmen düzgün bir arama kurtarma yapılmadı ve kendisinden hâlâ haber yok. Yiğit kardeşimiz gibi niceleri kayboldu yahut iş cinayetine kurban gitti. Sermayenin kâr hırsına kurban verdiğimiz meslektaşlarımızın hesabını mutlaka soracağımızı da sizinle birlikte bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.

Perihan Koca: Ben teşekkür ederim. Yiğit Acar şahsında yitirdiğimiz tüm emekçileri saygıyla anıyorum.

Selametle,
"Bu yazı 25 Haziran 2023 tarihinde MayDay Dergisi tarafından yayınlanmıştır."

Yeşil Sol Parti Mersin Milletvekili Perihan Koca, Yiğit Acar’ın, 07.09.2022 tarihi saat 20:30 civarlarında Kızıldeniz’de kaybolduğunu belirttip 1 yıldır kayıp olan mühendis ile ilgili, kayboluşunun yıl dönümünde, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir URALOĞLU tarafından yanıtlanması istemiyle soru önergesi verdi.Haber için: TIKLA 

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow