KAFKAMETLER katliamı: İhmaller, Sorumluluktan Kaçış ve Adaletsizlik
KAFKAMETLER katliamı, bir “kaza” değil; ihmalin, yönlendirme eksikliğinin, ticari baskının ve hesap vermekten kaçmanın birikmiş sonucudur. Kayıp denizciler birer rakam değil; her biri bir ailenin, bir hayatın, bir emeğin karşılığıydı.

Bugün, KAFKAMETLER gemisinin batışının yıldönümü, hâlâ adalet yerini bulmadı. 12 mürettebattan yalnızca 5’inin cansız bedenine ulaşılabildi; 7 denizci ise hâlâ kayıp. Fakat bu kayıp, kaderin değil, açık, görünür ve inkâr edilemez ihmal zincirinin sonucudur.

Arama Kurtarma Değil, Gecikmiş ve Göstermelik bir Çaba
Arama-kurtarma süreci başından itibaren koordinasyonsuz, gecikmiş, hatta kimi anlarda seyirci bir tavırla yürütüldü. Kazanın daha ilk saatlerinde olması gereken tam kapsamlı acil müdahale yapılmadı; devlet kurumlarının ve yetkililerin sahadaki organizasyon eksikliği, kayıp 7 denizcinin bulunamamasında en belirleyici etkenlerden biri oldu. “Fırtına engelledi”, “şartlar zordu” gibi mazeretler, bu ihmali örtmek için kullanılan klişelerden ibaret kaldı. Gerçekte eksik olan, teknik kapasiteden ziyade ciddiyet, hazırlık ve sorumluluktu.
Ticari Baskı, Yanlış Yönlendirme ve Sorumluluğu Kaptana Yıkan Zihniyet
KAFKAMETLER’in Sinop demirine yönlendirilmesi gerekirken İstanbul Boğazı’na doğru sevk edilmesi, Deniz İşçileri Platformu’nun defalarca altını çizdiği ticari baskının tipik bir örneğiydi. Çünkü bu ülkede hâlâ gemi rotasını hava değil, rapor değil, emniyet değil, armatorün çıkarı belirliyor. Kaptanlar ise bu baskının altında “sorumlu kişi” ilan edilerek suçun odağına konuluyor. Oysa sistematik baskı ve karar zinciri ortadayken suçu sadece kaptana yüklemek, sermayeyi aklamanın alışılagelmiş yöntemidir.

VHF Kayıtları: “Liman Korunaklı Değil” Diyerek Sorumluluktan Kaçış
VHF kayıtları da bu trajedinin bir başka karanlık yüzünü gösteriyor: “Liman korunaklı değil” gerekçesiyle geminin içeri alınmaması… Oysa denizcilikte temel prensip şudur: Mürettebat canı söz konusuysa fırtına koşullarında liman, gemiden daha güvenlidir. Buna rağmen KAFKAMETLER’in limana alınmaması, yönlendirme eksikliğini, ilgisizliği ve sorumluluktan kaçışı çıplak biçimde ortaya koyuyor. Bu kararın sonucunda gemi açıkta savunmasız bırakıldı. Bugün aramızda olmayan 12 denizci, işte bu kararlar yüzünden kaybedildi.
Dava Süreci: Kaybolan Canlar İçin Değil, Sermaye İçin İşleyen Bir Adalet
Aradan geçen zamana rağmen dava süreci, gerçek sorumluların korunmasının tipik bir örneği hâline geldi. Kafkametler Denizcilik ve Ticaret A.Ş.’nin armatörleri SAFFET ÖZKANDEMİR, GÖKHAN ÖZKANDEMİR ve KAYACAN ÖZKANDEMİR Emniyetli Yönetim Sistemi’ni işletmemekle suçlanıyor; bilirkişi raporları “tali kusur” diyor. Fakat bu tali kusur, 12 emekçinin yaşamına mal oldu. Buna rağmen tek tutuklu olan Saffet Özkandemir bile adli kontrolle serbest bırakıldı. Bu tabloya bakınca bir kez daha şu gerçek karşımıza çıkıyor: Bu ülkede denizci ölür, sermaye, armatör aklanır.
Denizciler Ölür, Armatörler Sigortadan Parasını Alır
KAFKAMETLER katliamı, bir “kaza” değil; ihmalin, yönlendirme eksikliğinin, ticari baskının ve hesap vermekten kaçmanın birikmiş sonucudur. Kayıp denizciler birer rakam değil; her biri bir ailenin, bir hayatın, bir emeğin karşılığıydı. Onları bulmak, meşruluğunu halkı korumak üzerinden kuran devletin görevi, sorumluları cezalandırmak ise bu hukukun getireceği adaletin yükümlülüğüdür. Bugün ortada olan gerçek ise şudur: Sermaye korunuyor, sorumlular saklanıyor, denizciler kaybediliyor ve devletin hukuku yine denizcileri değil armatörleri koruyor.
KAFKAMETLER İÇİN ADALET,
HERKES İÇİN ADALET!
Tepkiniz nedir?















