DEVLETLERİN DENİZCİLERE UYGULADIĞI SAVAŞ SUÇLARI ve KAPİTALİZMİN ROTASI

Ogün Şanlı December 05, 2023

KAPİTALİZM'İN VAHŞET ROTASI 
  
Türkiye, Rusya, Ukrayna ve Birleşmiş Milletler (BM) gıda maddeleri ve amonyak da dahil olmak üzere gübrelerin Ukrayna limanlarından güvenli bir şekilde sadece ihraç edilmesine ilişkin, 22 Temmuz 2022’de, İstanbul’da, bir anlaşma imzaladılar. Bu anlaşma 1974 tarihli “Uluslararası Denizde Can Güvenliği Sözleşmesi” (SOLAS) Xı-2/11 sayılı yönetmelik ve “Uluslararası Gemi ve Liman Tesisi Güvenlik Kodu” (ISPS) Bölüm B, paragraf 4.26 ‘ya dayanarak gerçekleştirildi.  

Anlaşmanın amacının Odesa, Chernomorsk, ve Yuzhny limanlarından deniz yoluyla sağlanacak ihracat için güvenli bir rotalama oluşturmak olduğu söylendi. Tahıl koridoru anlaşmasına göre, hiçbir askeri gemi, uçak veya insansız hava aracı Ukrayna’nın karasuları hariç deniz taşımacılığı tahıl koridorundan geçen bir ticaret gemisinin 10 deniz mili mesafesi içine girmeyecek. Bu kurallar çerçevesinde ilk 3 gemi ile 6 Ağustos günü tahıl koridoru açılmış oldu. Navistar, Rojen, Polarnet gemileri, tüm tehlikelere rağmen Ukrayna’nın limanlarından çıkarak koridorun kırmızı kurdelesini kesmiş oldular. Burada tehlikeleri gözardı etmesi çok zor. Ukrayna mayınları patlamaya hazır bir şekilde liman girişlerinde durmaya devam ediyor. Ukrayna yetkilileri, Ukrayna’nın karasularından bu tehlikeli mayınların arındırılmamasının sebebini, arındırma işlemlerinin çok uzun sürmesi olduğunu açıkladı. Daha öncesinde Karadeniz’e saçılmış Ukrayna mayınlarının tehlikesi hala İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e çıkan denizciler için devam ederken bir de bu liman girişindeki mayınların varlığı hala endişeleri arttırıyor.

Ayrıca Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin şu ana kadar bu konuda ciddi bir çalışması da olmadı. Hatta Constanta açıklarında ihbar edilen bir mayını imha etmeye giden Romanya Sahil Güvenlik birimleri mayına çarparak hasar aldı. Fakat tüm bu tehlikelere rağmen Ukrayna’dan yola çıkan gemiler çoktan limana vardı, tahliyelerini yaptı ve sonraki seferi için rotalarını tekrardan tehlikeli bölgeye çizdiler. Peşi sıra bunu bir yığın sefer daha izledi. Güvenli koridor olarak ifade edilen bölgedeki bu seyirlerde defalarca kez mayınlarla karşılaşıldı. Bu karşılaşmalar sadece gündüz gözcülük yapılabildiği zaman oldu. Gece seyirİ sırasında mayınlar görülemediği için mayına çarpmadan ilerleyebilmek şansa bırakıldı. 

Tahıl koridorunun açılasının üstünden sadece 3 hafta geçtikten sonra Putin BM'nin anlaşmayı ihlal ettiğini söyledi ve füzelerin yönü yine tahıl koridorundaki gemilere çevrildi. Putin'in bahsettiği anlaşma ihlali, Ukrayna limanlarından yüklenen tahılın büyük bir çoğunluğunun AB'ye gönderilmesi ve çok azının üçüncü dünya ülkelerine ya da Afrika'ya sevkiyatının yapılmasıydı.  Putin’e göre 87 gemiden sadece 2'si gelişmekte olan ülkelere gitti. Bu yüzden Putin tahıl ticaretini sınırlandırmaya çağırdı. Bu gerilim navlun fiyatlarındaki artışı da etkiledi. 

Savaş bölgelerinde yapılan ticaret, şirketler için harika bir fırsat sağlıyor. İhraç edilemeyen ham maddelerin piyasada giderek değer kazanması ile navlunun değeri artıyor. Bu da fırsatçı şirketleri savaş bölgesinde daha fazla ticaret yapmaya çekiyor. İşte, normal piyasa değerinin 3 katına çıkan navlun ile açılan bu koridordan asıl kimlerin nemalandığını görüyoruz. Militarist sanayiden lojistiğe, akaryakıttan gıda sanayisine kadar savaş, devletler ve şirketler için her zaman kar sağlayacakları iyi bir yatırım aracı olmuştur. Bu savaşın yarattığı gıda krizinde panikleyen dünya devletleri ise halkın tahıl ihtiyacının karşılanmasından ziyade yatırımcılarının durumu hakkında endişelendi. Devletlerin ve patronların sermaye hakkındaki endişeleri sürerken denizciler de kendi canları ve yasal hakları konusunda endişelerini dile getirmeyi sürdürüyor.

Bu ticaret koridoru gerçekten Afrika'daki halkın ihtiacını karşılamak için mi açıldı? Rusya ya da Ukrayna’nın en ufak paranoyak düşüncesinde denizcileri vurması an meselesi iken acımasız kanlı bir savaşın ortasından geçen bir ticaret yolu denizciler için ne kadar güvenli olabilir?  Özellikle Rusya’nın daha önce birçok sivil gemiyi sebepsizce vurduğu düşünüldüğünde her an patlak verecek bir tehlikeyi görmezden gelebilir miyiz? Peki, bu güvenilir denilen rota üstündeki mayınlara ne demeli? Gündüz seyir yaparken dahi görmesi zor olan bu mayınlar denizciler için nasıl bir tehlike yaratmaktadır? Saldırıya uğrayan gemilerin kendi başına hareket etmediği düşünüldüğünde, kapitalizmin savaşında bir zahiyat olmaktan öte gitmeyen işçi sınıfının ferdi denizciler acımasız bir savaşın daha mağduru oldu.

DENİZCİLER SİGORTASIZ, GEMİLER SİGORTALI 

Yaşamlarımız karşılığında şirketlerin ya da devletlerin para için denizcileri hiç düşünmeden tehlikenin ortasına attığı ilk deniz koridorları bu değil. Uluslararası Taşımacılık Sendikası (ITF) tarafından listelenmiş savaş riski alanları ve yüksek risk bölgeleri olarak ifade edilen birçok uluslararası ve kabotaj sular mevcut. Yemen'in batı sahilleri, Güney Afrika, Somali, Aden Körfezi ve Hint Okyanusuna açılan bölgesi, Kızıl Deniz, Batı Afrika, Nijerya ve Gine Kıyıları ve son olarak Batı Karadeniz ile Azov Denizi denizcilerin hayatlarının riske atıldığı diğer bölgelerdir. Bu bölgelerin kimisi devlet, kimisi ise korsan saldırılarından dolayı tehlikeli bölge olarak ifade edilmektedir. Bu bölgelerde gemiler için Denizcilik Güvenli Transit Koridoru (MSTC) oluşturulmuştur. Hatta gemiler "Guard" diye ifade edilen silahlı özel muhafızlarla donatılarak riskli alanlardan geçmektedir. Bu riskler bağlamında işçilerin sigortalı olması en temel hakkı olmasına rağmen görmezden gelinmektedir. Söz konusu Kapitalizm ise, çalışandan çok sermaye önemlidir. Öyle ki, şirketler gemileri her türlü koşula göre sigortalayabilirler. Savaş için ise; “Harp ve Grev Sigortaları" adında bir sigorta yapılır. Bu sigorta geminin savaş, grev, isyan, ayaklanma, halk hareketleri, terörizm, yasa dışı müsadere gibi risklere maruz kalması durumunda karşılaşacağı fiziksel zararları tazmin etmek amacıyla düzenlenir. Armatörler bu şekilde gemilerini Koruma ve Tanzin Sigortası (P&I) ile sigortalarlar. Bunun aksine denizcilerin çoğu sigortasız olarak gemilerde çalışmaktadır. Uluslararası Pazarlık Forumu (IBF) ve non-IBF (TCC) anlaşmaları kapsamındaki tüm gemiler için geminin herhangi bir savaş veya yüksek riskli operasyonla ilgili olup olmadığı veya girebileceği konusunda ve görevlendirmeler hakkında bilgilendirmeler mevcuttur. Bu anlaşmanın paralelinde denizcinin bu bölgelerde çalışmak istememesi yasal hakkıdır ve iş sözleşmelerinde bu haklarının belirtilmesi zorunludur. Denizcilerin elindeki tek hak bu bölgelerde çalışmak istemediklerini belirtmesidir. Bu da denizcinin gemiden çekilmesi ile sonuçlanır. İşsiz kalmayı ve mimlenmeyi istemedikleri için çoğu denizci zor şartlarda çalışmayı kabul etmektedir. Kimi denizcilik şirketi denizcinin ikna olması için Riskli Bölge Primi vermektedir. Kimi şirketler ise zaten verdikleri düşük ücrete ek olarak herhangi bir prim ödemeyi dert edinmez. Şirketlerin ve devletlerin hayatlarımızı hiçe saymalarına, haklarımızı yok saymalarına şaşırmıyoruz. Lakin haklarımızı ve hayatlarımızı geri kazanma noktasında da sonuna kadar kararlıyız. Kapitalizm'in rotası savaş ise biz denizcilerin rotası özgürlüktür.

DEVLETLER DENİZCİLERE KARŞI SAVAŞ SUÇU İŞLİYOR 

Barışa kökünden bağlı olan çoğu denizcinin talihsizliği, kâr hırsı içindeki armatöre, entrikacı diplomatlarıyla devlete ve onların yardakçısı muhalefete güvenmeleri olsa gerek. Fakat savaşı çıkartanlar, bize televizyonlarda ve haber sayfalarında yalanlar sunan o çıkarcılardır. Bu yüzdendir ki;  “Savaş kendi savaşlarını veremeyecek kadar korkak olan iki hırsızın kavgasıdır" ya da hırsızların... Fırsatçı armatör ve şirketler deniz ticaretinin yönünü navlun değeri yüksek olan savaş bölgelerine çevirirken devletler ise kazanma arzusu ile sivil denizcileri katletmekten geri durmuyor. İşte, günümüzden itibaren yakın geçmiş tarihe, Kapitalizm-Devlet ilişkisi içinde Militarizm'in denizciler üzerindeki kimi saldırıları ve etkisi ... Ukrayna-Rusya savaşının başlandığıcında, 10 Mart 2022'de Ukrayna limanları saldırıya uğradı. Ardından savaşın ilk katledilen denizcisi, Bangladeşli bir dökme yük gemisinde üçüncü mühendisi olan Hadisur Rahman oldu. Çalıştığı gemiye yapılan füze saldırısı nedeniyle hayatını kaybetti. Savaş süreci boyunca da askeri gemiler sivil gemileri füze ile hedaf almaya ve sürekli tacizlerde bulunmaya devam etti. Bu sırada Ukraynalı denizcilerin gemilere çıkması yasaklandı ve savaşmaları emredildi. Çoğu işlerini kaybettiler veya maaşlarına erişemediler. Denizciler daha önceleri de olduğu gibi, savaş yüzünden acı çekiyor ve yine tehlikeli bir durumun içine sokuluyorlardı.  Savaşın denizciler üzerindeki etkisi iş güvencesizliği, tutsak edilme ve sevdiklerinden uzakta kalmak oluyor. Mahsur kalan denizciler ne zaman eve döneceklerini bilmeden her gün hayatlarından endişe ediyorlardı. Limanın dışı mayınlarla dolu ve Rusya, Ukrayna karasularından çıkan gemileri vuruyordu. Ukrayna, kendi limanlarını korumak için limandaki denizcileri Rusya’ya karşı bir canlı kalkan gibi kullandı. Ukrayna, gemiler eğer limanlarından çıkarsa Rusya’nın gemilere saldıracağını söyleyerek denizcileri limanlarında tutmaya devam etti. Chornomorsk Limanı’nda mahsur kalan gemilerden MV Rahmi Yağcı isimli gemi yük sahibinin tuttuğu silahlı Ukrayna Neonazi mensubu milisler tarafından 4 kez yağmalandı. 1500’e yakın denizci Ukrayna limanlarında uzun bir süre mahsur kaldı. Denizcilerin hayatları devletlerin insafına bırakıldı. Uzun zaman sonraları mahsur kalan denizcilerin bir kısmı parça parça evlerine dönebildiler. Fakat kimi denizciler ise o gemilerde beklemeye devam etti.

Devletler daha önce de çok kez denizciler üzerinde savaş suçu işlemekteydi.  28 Haziran 2019'da Hafter Güçleri, Libya hava sahasının Türk uçaklarına kapatıldığını ve Libya karasularındaki Türk gemilerinin vurulacağını bildirmişti. Ertesi gün Libya’da Hafter güçleri tarafından limanda yanaşık olan gemideki 5 Türkiye uyruklu denizci gözaltına alınmış daha sonrasında gözaltına alınan denizciler toplama kampına götürülmüştü. 1 Hafta sonra denizciler ancak evlerine dönebilmişlerdi.
10 Mayıs 2015’te, Tobruk’un yaklaşık 13 mil açığında, uluslararası sularda seyir yapan TUNA 1 gemisi karadan topçu atışına maruz kalmış ve havadan iki defa bombalanmıştı. Birçok denizci ağır yaralanmıştı ve geminin 3. Kaptanı hayatını kaybetmişti.

22.11.2020 tarihinde,uluslararası sularda, yasadışı hiçbir şey olmamasına rağmen Roseline A  isimli Türk bayraklı konteyner gemisine BM tarafından, İrini Harekatı kapsamında ağır silahlar ve helikopter ile operasyon düzenlenmiş ve denizciler şiddete maruz bırakılmıştı. 
10.09.2022 tarihinde Bozcaada'nın 11 NM Güneybatısı’nda, 2 Yunan sahil güvenlik botu, eski adı Mavi Marmara olan, Anatolia isimli gemiyi silahla tarayarak saldırdı. Denizcilerin yaralanmaması büyük şanstı. Daha önce de aynı gemi, ismi Mavi Marmara iken İsrail Devleti tarafından saldırıya uğramış, birçok kişi katledilmişti. Ölümler AKP iktidarının ve Erdoğan'ın sürekli değişen siyasi oyuncağı haline getirilmişti.

Biz denizciler, devletlerin çıkardığı herhangi bir savaşın tarafı değiliz. Buna rağmen esir düşen, katledilen biz denizciler oluyoruz.  Bu yüzdendir ki, bizlerin tuttuğu sadece tek taraf vardır. O taraf da eli kanlı katil devletlere karşı, Kapitalizm'in sömürüsüne karşı, Militarizm'in şiddetine karşı, Emperyalizm'in savaşına karşı,  sınıf kardeşlerimizle aynı safta, yan yana, omuz omuza durduğumuz taraftır.

 

200 Görüntülenme

Share This