Savaşın Ortasındaki Deniz İşçileri
Savaşın Ortasındaki Deniz İşçileri
Efecan ÖZCAN
Giriş
Dünya denizlerindeki güvenlik sorunları, uzun seferlerin getirdiği belirsizlikler, denizcilerde mutsuzluk ve yıpranmayı artırıyor. Korsanlık, terörizm ve savaş riskleri, denizcilerin güvenliğini tehlikeye atarken çalışma koşullarını da olumsuz etkiliyor. Özellikle yüksek riskli bölgelerde artan güvenlik önlemleri, denizcilerin iş yükünü de ağırlaştırıyor. Uluslararası Taşımacılık İşçileri Sendikaları Federasyonu (ITF) bu duruma kayıtsız kalmayarak, Kızıldeniz gibi savaş bölgelerinde çalışan denizciler için toplu iş sözleşmelerinde yeniliklere gitti. Ancak bu adımlar, denizcilerin yaşadığı derin sorunları kökten çözmeye yetmiyor, sadece ölümle burun buruna gelen deniz işçileri için küçük bir adım olarak kalıyor.
Benim de deneyimlerimle örtüşen, yüz binlerce denizcinin ortak endişeleri arasında aşırı iş yükü, yeterince takdir edilmeme, limanlarda dışarı çıkamama ve aileleriyle sağlıklı iletişim kuramama öne çıkıyor. Savaşlar yayıldıkça bu endişeler daha da artıyor. Denizciler için güvenilir internet erişimi hayati öneme sahip; aileleriyle bağlantı kurabilmek adına büyük bir ihtiyaç. Ancak savaş bölgelerinde bu olanaklar güvenilirlikten uzak ve sürdürülebilir değil. Yavaş internet hızları ve pahalı veri ücretleri deniz işçileri için her gün karşılaştıkları bir diğer sıkıntı haline geliyor.
Deniz İşçileri Platformu bünyesindeki sosyal medya gruplarında daha önce öne çıkan yıpranma payı ve maaş ödemeleri gibi konular artık savaş kaynaklı endişelerle yer değiştiriyor. Deniz işçileri, güvencesiz çalışma koşulları, iş akitlerinin uzunluğu ve gemilerdeki yetersiz internet gibi sorunlardan bıkmış durumda. Platform, bu talepleri MLC – ITF çerçevesinde çözmek için, Türkiye’de işlevsiz kalan sarı sendikalara karşı örgütlenme çalışmalarına hız vermiş bulunuyor.
Ateş Çemberinde İki Kritik Bölge: Karadeniz ve Kızıldeniz
Kızıldeniz ve Karadeniz üzerinden geçen gemilerde çalışan deniz işçileri, iki büyük çatışma bölgesinde hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bu bölgelerde emperyalist savaşlar nedeniyle denizciler, füze ve insansız araç saldırılarının tehditleriyle karşı karşıya. Temmuz 2023’te tahıl koridoru anlaşmasının çökmesi Karadeniz’deki gerginliği daha da artırdı. Ukrayna'nın Odessa, Çornomorsk ve Yujniy limanlarına güvenli geçiş sağlayan bu anlaşmanın iptali, bölgedeki denizciler için ciddi tehditler oluşturuyor. Rusya’nın Ukrayna’ya giden gemileri askeri hedef olarak görmesi, denizcileri sürekli bir tehlike altında bırakıyor.
Stratejik öneme sahip Odessa limanı, Rusya’nın SİHA ve füze saldırılarının sürekli hedefi durumunda. Bu saldırılar hem insan kayıplarına hem de altyapının tahrip olmasına yol açıyor. Benzer şekilde Ukrayna da Rus limanlarına saldırılar düzenliyor. Novorossiysk limanına çalışan denizciler bu tehlikeyi yakından deneyimliyor. Bu güvensiz ortamda gemiler hem limanlarda hem de seyir sırasında büyük tehdit altında. Ayrıca birçok armatör, güvenlik gerekçesiyle mürettebatın limanlara çıktığı sürelerde karaya çıkmasına izin vermiyor. Bu durum deniz işçilerinin stres ve yorgunluğunu azaltma imkânını tamamen ortadan kaldırıyor.
Filistin’de süregelen Siyonist soykırıma karşı Husilerin İsrail ile bağlantılı gemilere düzenlediği saldırılar da denizciler için büyük bir endişe kaynağı. Her ne kadar bu saldırılar küresel sermaye ve İsrail-ABD çıkarlarını hedef alsa da esas zararı emeğiyle ekmeğini kazanmaya çalışan denizcilere veriyor. Tıpkı Karadeniz’de olduğu gibi, Kızıldeniz’de de deniz işçileri emperyalist savaşların kurbanı oluyor. Bu durum, denizcilerin haklarını savunmak için uluslararası dayanışma içinde olmalarını zorunlu kılıyor. Sömürgeci Amerikan politikalarının bölgeyi ateş çemberine çevirdiği gerçeği göz ardı edilemez. Deniz işçileri, sadece armatör çıkarlarına hizmet eden bu sisteme karşı ortak bir duruş geliştirmek zorundadır.
Siyonist Soykırım Altında Filistinli Balıkçılar
Gazze'deki balıkçılar, İsrail'in emperyalist Siyonist baskısı altında hayatta kalmaya çalışıyor. Denizde özgürce hareket etmeleri imkânsız hale gelirken, İsrail ablukası onları adeta açık hava hapishanesinde sıkıştırıyor. Balıkçılar, dar bir deniz alanına mahkûm edilerek aşırı avlanmaya zorlanıyor, bu da denizin bereketini yok ediyor. Her gün saldırıya uğrama, teknelerinin batırılması veya ekmek teknelerinin ellerinden alınması tehlikesiyle karşı karşıyalar. İsrail'in silahlı kuvvetleri, sadece balıkçıları değil, Gazze'nin ekonomik can damarını da hedef alarak halkı açlığa mahkûm ediyor.
Denizde birkaç mil açıldıklarında dahi İsrail'in vahşi saldırılarıyla burun buruna gelen bu balıkçılar, insanlık dışı bir zulmün kurbanları oluyor. İsrail hem küçük hem de büyük teknelere ayrım yapmadan saldırarak suya açılmalarını neredeyse imkânsız hale getiriyor. Bu, Filistinli balıkçılar için sadece bir ekonomik çöküş değil, onurlu bir yaşam mücadelesi. Uluslararası toplumun bu zulme sessiz kalması, İsrail’in balıkçılara karşı işlediği suçları daha da pervasız hale getiriyor.
Deniz İşçilerinin Savaş Bölgelerindeki Güncel Hakları
Yemen’de devam eden çatışmalar ve Güney Kızıldeniz ile Aden Körfezi'nde artan tehditler, denizcilerin çalışma koşullarını daha da zorlaştırıyor. 7 Şubat 2024’te toplanan IBF Savaş Operasyonları Alanı Komitesi (WOAC), denizcilerin güvenliği için bazı yeni önlemleri kabul etti:
Deniz işçileri, yüksek riskli bölgelere gitmeyi reddetme hakkına sahip olacak ve şirket masraflarıyla geri gönderileceklerdir.
Deniz işçileri aynı koşullarda başka bir gemiye transfer edilirse iki aylık tazminat hakkı uygulanmayacaktır.
Yüksek riskli bölgede çalışan işçilerin talepleri doğrultusunda güvenli bir şekilde geri gönderilmeleri için yerel ve uluslararası iş birliği yapılması gerektiği vurgulandı.
Sonuç
Her ne kadar ITF kazanımları ile birtakım haklar elde ediliyor olsa da bunların ne derecede uygulandığı her zaman bir tartışma konusu. Zira kuralları uygulayıcı denetimlerin yetersiz ve küresel ticaretini deniz işçilerinin hayatının önüne koyan bir denetleme anlayışı hâkim olduğu için rüşvet, iltimas gibi türlü türlü usulsüzlüklerle gemiler yüzmeye devam ediyor. Kapitalizmde sermayenin çıkarları her daim işçi sınıfının canından daha kıymetli olduğundan ve denetleyici mekanizma da sermaye sınıfına hizmet ettiğinden dolayı deniz işçilerinin savaş bölgelerinde çalışmaya yönelik elde ettikleri kazanımların örgütlü bilinç ile hareket edilmedikçe korunamayacağı aşikârdır.
Savaş bölgelerinde çalışan deniz işçilerinin karşılaştığı zorluklar ve elde edilen yeni haklar, örgütlü sınıf mücadelesinin önemini bir kez daha gözler önüne seriyor. ITF tarafından yapılan forumlar ve toplantılar, denizcilerin haklarını güvence altına almak adına önemli adımlar atıldığını gösteriyor. Deniz İşçileri Platformu olarak görevimiz tüm denizcilere bunu duyurmak ve örgütlülüğün önemini tekrar tekrar vurgulamaktır. Ancak unutulmamalıdır ki sadece ekonomik haklar için değil, adaletsizliklere ve hukuksuzluğa karşı da mücadele edilmelidir. Deniz işçileri olarak, sömürgeci ve emperyalist politikalara karşı dayanışma içinde olmalı ve siyasal haklarımıza da sahip çıkmalıyız.