Kaza Değil Cinayet, Deprem Değil Katliam
Gemileri denetlemeyen devlet binaları da denetlemedi. Bir gemi fırtınada kırıldığı gibi yine tek bir depremle yıkıldı bütün binalar. Denetleyicilerin umurunda değil. Onlar sadece aldıkları rüşvetin derdindeler. Armatör ve Müteahhittin tek ortak noktası bina yapımında kullanılan kaçak deniz kumu değildir. Zalimlikleri ve hırsları ortaktır.

Ölüyoruz. Öyle birer ikişer de değil, binler on binler olarak ölüyoruz. Katlediliyoruz. Bizi katlediyorlar. Göz göre göre, pişkin pişkin gülüyorlar suratımıza hiçbir şey olmamış gibi ve hayatımıza devam etmemizi bekliyorlar. Öyle de oluyor. Acımız içimizde bizi zehirliyor. Çalışmaya devam ediyoruz. Gemilerde, tersanelerde, limanlarda, fabrikalarda.
Fakat artık görmelisin. Bu bir savaş. Biliyorsun. Cephedekinden hiç farklı değil. Mücadele etmelisin. Susmamalısın. Yalnız olmadığını bil. Yalnız değilsin. Ses ver.
Şöyle durup bir bak. Bu coğrafyada sayısız katliama tanıklık ettik. Devletin desteklediği gerici çetelerin canlı bomba saldırılarından, onların finansörü patronların ve kanlı sermaye sahiplerinin işlediği Soma, Ermenek, Amasra TTK gibi işçi katliamlarına kadar binlerce insanın katledildiğini gördük.
Şimdi ise, 99 Depreminden sonra gelen iktidarın bir öncekini aratmadığını, 6 Şubat depremleri ile ortaya çıkan yolsuzluklar, sahte denetlemeler ve rant uğruna ölüme terk edilen hayatları izledik. O katliamı bizzat yaşadık. Çaresizliği yaşattılar bize. Ve yine en acımasız, en umutsuz bırakıldığımız zamanda önümüze sürülen bir “umut” sandığı ile yine öfkemiz taşa dönüştü. “Bu sefer ötekilerden farklı.” “Bu sefer AKP gidici.” Fakat patronlar, efendiler, yiyiciler, katliamcılar? Onlar kalıcı. Merak ediyorum da başka başka devletler tarafından denetlenen o gemilerin batmasının sebebi yine yanlış seçilen hükümetler miydi?
GEMİ VE BİNA
MV ARVIN gemisi de denetlenmesi gereken tüm denetimlerden geçmişti. Karadeniz’de ikiye kırılıp battı. Hala denizcilerin cenazeleri bulunamadı. MV BİLAL BAL gemisini de hatırla. Her yerde denetimlerden geçmişti. Bütün usulsüzlüklere rağmen her şey sağlammış gibi seyire çıkartıldı. Saniyeler içinde battı. Gencecik denizcilere mezar ettiler. Birçoğu hala kayıp. Ailelerinin çiçek bırakabilecekleri mezarları dahi yok. Kayıplar.
6 Şubat depremlerinde gemideki çaresizliğini hatırladın mı? Haberlerde, telefonuna gelen mesajlarda, sosyal medyada her dakika insanların öldüğü haberini aldığın zamanı hatırladın mı? Hatırladın mı deprem yönetmeliğine uygun yapılan yeni binaların nasıl yıkıldığını? Denetimlerden geçmiş binaları gördün mü? Yine rüşvetler alınmış. Çürümüş bina demirleri, deniz kumu, kötü harç, yanlış inşa, malzemeden çalınması yüzünden yıkılan binalarda binlerce insan öldü. Binlerce insan devletin denetlemediği, denetleyip de onay verdiği binaların altında kalarak hayatını kaybetti. Gemileri denetlemeyen devlet binaları da denetlemedi. Bir gemi fırtınada kırıldığı gibi yine tek bir depremle yıkıldı bütün binalar. Denetleyicilerin umurunda değil. Onlar sadece aldıkları rüşvetin derdindeler. Armatör ve Müteahhittin tek ortak noktası bina yapımında kullanılan kaçak deniz kumu değildir. Zalimlikleri ve hırsları ortaktır. Parayı biz denizcilerin hayatlarımızdan daha fazla önemserler. Kanal gemilerini açık denize çıkarttığınızda o uzun ince gemiler iki dalga tepesinde çubuk gibi kırılır. Armatör bunun farkında olsa da kazanacağı milyonlar için volga, volgabalt, hurda gemilerini sürer hırçın dalgalı ölüme. Tıpkı yıkılacağını bildiği binayı yapan müteahhitler gibi.
İŞ CİNAYETİ VE KATLİAM
Kazara değildir bir geminin batması. Nedenler zincirinin bir sonucu olarak batar. Önlenebilir bir yaralanma ya da ölüme denmez kaza. İhmal ya da kasıt denir. Yani bu bir kaza değildir, bu bir cinayettir. Bir geminin kırılıp batmasında sorumlu olan birçok kurum vardır. Öncelikle geminin armatörü, sonra gemiyi denetleyen klas kuruluşu, geminin bayrak devleti, liman devlet kontrolleri, boğaz geçiş denetimleri, gemiyi o limandan kaldırmaya izin veren harbour master, kaldıran kılavuz kaptan fakat yargılanıp ceza alan kimse yoktur. Çünkü bu sistem koca bir yolsuzluk çukurudur. Kader değildir depremde ölmek. Depremin olacağı, binaların dayanıksız olduğu ya da depreme karşı uygun olmadığı bilindik bir gerçektir. Bu ölümlerde ihmal ya da kasıt vardır. Yani kader değil, bu bir katliamdır. Deprem sonrasındaki ilk müdahalelerin yetersiz ve eksiksizliği bir gemi battıktan sonra da yaşananlardır.
Nasıl ki, AFAD birçok bölgeye günler geçmesine rağmen gelmedi, Nasıl ki, Kızılay halktan topladığı bağışlarla yaptığı çadırı, halktan bağış toplayan bir sivil toplum kuruluşu olan AHBAP’a sattı. Nasıl ki, iş makinesi gönderilmesi için yalvarıldı, nasıl ki koca bir coğrafya ölüme terk edildi, işte bir gemi battığında da aynı şeyler olur. Ne geminin can salı şişer, ne immersion suitleri ya da can yelekleri sağlamdır, ne de bir kurtarma ekibi gelir zamanında. Ölüm ve yaşam depremde olduğu kadar gemide de sınıfsaldır. Geminin hangi coğrafya karasularında battığından, hangi kalifiyeli şirketin gemisinde çalışacak torpil ya da eğitimi alabildiğine kadar her şey…
Peki kim bunca kötülüğün cezasını çeker? AFAD mı, Kızılay mı, iktidar mı?... Üretici firma mı, safety denetleme şirketi mi, armatör mü? Kapitalizm mi bizi yok eden yoksa devlet mi? Öyle birer ikişer de değil, binler on binler olarak ölüyoruz. Katlediyorlar bizi. Biz katlediliyoruz. Bekleme artık. Sen de örgütlen.
Deprem, sel, yangın ya da fırtına değil, bizi öldüren bu çürük düzeniniz!
#6Şubat2023
Unutma, Unutturma!
Tepkiniz nedir?






