Denizcilik ve İş Yeri Mücadelesi Üzerine Av. Cem Gök ile Söyleşi

"Gemilerdeki ilişki biçiminin farkı bir nevi askeri disipline dayanıyor olması diye düşünüyorum ama denizciler asker değil. Orası nihayetinde kapitalist bir şirkete ait bir işyeri. Dolayısıyla işyerlerinde mücadele ederken patronun, müdürün ya da kaptanın iktidarını aşındırmak ve güç dengesini işçiler lehine dönüştürmek temel amacımız olmalı."

Denizcilik ve İş Yeri Mücadelesi Üzerine Av. Cem Gök ile Söyleşi

"Gemilerdeki ilişki biçiminin farkı bir nevi askeri disipline dayanıyor olması diye düşünüyorum ama denizciler asker değil. Orası nihayetinde kapitalist bir şirkete ait bir işyeri. Dolayısıyla işyerlerinde mücadele ederken patronun, müdürün ya da kaptanın iktidarını aşındırmak ve güç dengesini işçiler lehine dönüştürmek temel amacımız olmalı."



İşçi mücadelesi tarihi hiç şüphesiz politik sınıf hareketlerinin, akım ve örgütlenmelerin doğrudan etkileşimidir. Sosyalist ve anarşist hareketler/sendikalar denizcilerin örgütlenmesinde, hak mücadelesi vermesinde büyük katkılar sunmuştur. Ücretlerin ve çeşitli çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve işçiler üzerindeki baskıların son bulması mücadelelerine etkili stratejiler sunan bu politik akım ve örgütlenmeler, işçilerin doğrudan eylem yoluyla büyük kazanımlar elde edebildiğini göstermiştir. İşçilerin bürokratik sendika ve parti temsilcilerinin söylediklerini yapan değil öz örgütlü bir şekilde kendi sorunlarına çözüm bulan özneler olması gerektiğini ortaya koyan doğrudan eylem yaklaşımı bulunduğumuz baskı ortamında yaratıcılığı ve özgünlüğü arttırarak daha etkili bir mücadele fırsatı sunduğu görülmektedir. İşte bu noktada doğrudan eylem pratiğini kendi program ve pratiklerinde ilk sıralarda bulunduran işçi mücadeleleri ve sendikalist yaklaşım ve deneyimleri anlamak biz deniz işçileri için de önemli olacaktır.

Bu konular çerçevesinde bizler de “Bizim Ali: Anarşist Bir Demiryolcunun Hikayesi” ve “Endüstrinin Yaban Kedileri Sendika Dışı Üç Grev" kitaplarının yazarı olan iş yeri/sınıf mücadelesi ve anarşist sendikalizm hakkında çalışmaları ve yazıları bulunan, iş hukuku davalarında deneyimlere sahip avukat Cem Gök’le denizcilerin sorunları ve işyeri, işçi mücadeleleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Soru: Sevgili Cem Gök, geçtiğimiz aylarda yayınlanan “Endüstrinin Yaban Kedileri Sendika Dışı Üç Grev" adlı kitabınızla işyerlerinde sendika dışı olarak ortaya çıkmış grevlere değinmiştiniz. Öncelikle bu konu hakkında bir soruyla başlamak isteriz. Sendika dışı grevler ve işyeri mücadelelerinin sınıf mücadelesi açısından önemi nedir?


Cevap: Öncelikle sendika dışı grevden ne kastettiğimizi tanımlamakta fayda var. Bir grevin sendika dışı olması onun kendiliğinden olduğu anlamına gelmiyor. Kitapta ele alınan örneklerde de gördüğümüz gibi işçilerin sendika üyesi olması da o grevi sendikal grev yapmaya yetmez. Sendika dışılıktan kastedilen onun yasalarla tanımlanan sendikal mekanizmalarla örgütlenmemiş olması. Sendika dışı grevler beklenmedik biçimde aniden patlayabilir yani kendiliğinden de ortaya çıkabilir, örgütlü bir grubun çabasıyla da olabilir, bazen ikisinin de etkisi olabilir.

Türkiye’nin yakın dönemine baktığımızda sendikalar tarafından karar altına alınan, uygulanan, yasaklanmayan ve sembolik nitelikte olmayan grev sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Burada ayrıntısına girmek zor olsa da bunun kabaca, dünya genelinde sendikaların tarihsel rolünün yanısıra, Türkiye özelinde sınıf hareketinin geç gelişimi, sendikaların doğrudan devlet kontrolünde aygıtlar olarak ortaya çıkmış olması ve bunlarla da bağlantılı olarak yasal ve fiili engellemelerle de ilgisi olduğunu söyleyebiliriz. Bunun sonucu olarak koşullarının iyileşmesi için mücadele etmek isteyen, ancak sendikalara güvenmeyen ve resmi sendikal süreçlerin sonuç getirmediğini gören işçilerin önünde sendika dışı mücadeleler dışında bir seçenek kalmıyor. Bunun örneklerinin giderek çoğaldığını, özellikle krizin giderek derinleştiği son iki yılda çeşitli sektörlerde irili ufaklı çok sayıda sendika dışı grevin patlak verdiğini görüyoruz.

Önemine gelirsek, sendika dışı grevleri sendikal pratiklerden niteliksel olarak ayrılıyor. Devletin izin verdiği kadar kullanılabilen, kontrollü sendikal grev hakkından veya sembolik sendikal eylemlerden farklı olarak bir doğrudan eylem biçimi olarak çoğu zaman sonuç alıcı oluyor. Bunun en temel nedeni sendika dışı grevler yasal prosedürlerin sonucu olmadığı için patronlar bunlara çoğunlukla hazırlıksız yakalanıyor, çünkü koşullarını patronlar değil işçiler belirliyor. Diğer yandan sendika dışı grevlerde karar süreçleri bürokratik mekanizmalarla gerçekleşmiyor, tanımlı organlar aracılığıyla olmasa da işçilerin ortak iradesiyle gerçekleşiyor. Ancak bence asıl önemli olan sendika dışı grevler ve aslında tüm sendika dışı işyeri mücadeleleri kapitalist hiyerarşiyi sarsan nitelik taşıyorlar.

denizcilik sektöründe bir örgütlenmenin “uluslararası” bir karaktere sahip olması gerekiyor. Bu bir zorluk ama aynı zamanda avantaj bence.


Soru: Denizcilik sektörünün kendine özgün koşullarının da etkisiyle deniz işçilerinin (tıpkı diğer sektörlerin de kendi sorunları olduğu gibi) kendine özgün sorunları bulunmaktadır. Örneğin; kitabınızda bahsettiğiniz işyerleri fabrikalar ve şantiyelerdi fakat denizcilerin çalışma ortamı olan gemilerin buralardan farklı olarak karadan uzakta daha izole yerler olduğunu düşündüğümüzde, seslerini duyuramama birbirlerine temas edememe gibi sorunları var. Tersanelerde de tersane işçileri aynı izolasyon koşulu olmasa da tersane patronları tarafından bir şekilde soyutlaştırılıyor. İşçiler örgütleyicileri ile temasa geçmeden servislerle işe getirilip götürülüyor. İşyeri mücadeleleri üzerine çalışmalar yapmış biri olarak bu sorunlara iş yeri odaklı biçimde doğrudan eylem, özyönetim perspektifleriyle nasıl cevaplar üretilebilir?


Cevap: Aslında sorunlar yönünden olduğu gibi, örgütlenme ve mücadele yöntemleri bakımından da her sektörün kendi koşulları var. Örneğin bahsettiğiniz izolasyon özellikle pandemi sonrasında uzaktan çalışmanın yaygınlaşması ile özellikle beyaz yakalı tabir edilen işçiler yönünden de geçerli hale geldi. Bazı sektörlerde bu daha zor olabiliyor ve bu işin bir formülü yok ama koşullara göre örgütlenme ve mücadele araçları oluşturmak gerekiyor. Yasalarla sınırlı, bürokratik ve esnek olmayan resmi sendikaların birçok sektörde var olmasının mümkün olmadığını ve zaten var olmadıklarını görüyoruz. Dolayısıyla her iş kolunun ve işyerinin koşul ve ihtiyaçlarına göre şekillenecek örgütlenme modellerine ihtiyaç var bana göre. O koşul ve ihtiyaçların ne olduğunu da en iyi konunun özneleri, yani o sektörde ve işyerinde çalışan işçiler görebilir. Bu denizcilik sektörü bakımından da geçerli elbette. Görebildiğim kadarıyla saydığınız zorluklar bir yana denizcilik sektöründe bir örgütlenmenin “uluslararası” bir karaktere sahip olması gerekiyor. Bu bir zorluk ama aynı zamanda avantaj bence. Bu sektöre dair uluslararası deneyimlere bakmak anlamlı olabilir ve çünkü dünya farklı yerlerine başarıya ulaşmış birçok örgütlenme ve mücadele deneyimleri olduğunu biliyoruz.


Soru: Bir başka örnek olarak; “1. Kural; Kaptan her zaman haklıdır. 2. Kural; kaptan hata yapsa dahi ilk kural geçerlidir.” Gemide tıpkı anayasanın ilk üç maddesi gibi bir algıya getirilmiş bu gibi yaklaşımlar denizciler üzerinde mobbing, baskı ve zorbalığın normalleşmesine neden olmuştur. İşyerlerindeki hiyerarşinin pek çok meslek türü ve sektörden çok daha katı olduğu denizcilik sektöründe “hiyerarşi” ile doğrudan bir “derdi” olan hareketlerin ve işçi mücadelesinin sınırları ve olanaklarını nasıl düşünebiliriz?

Cevap: Hiyerarşi aslında tüm kapitalist işletmeler için geçerli. Bütün işyerlerinde patronun veya onun temsilcisi olan müdürün iş yerinde mutlak iktidarı ve işçinin itaat etme zorunluluğu var. Yani burjuva hukukunun o eşitlik anlatısı işyerleri açısından teoride bile söz konusu değil. Dolayısıyla mülkiyet hakkına dayalı bir despotizm var. Bu yüzden işyerlerindeki mücadele yalnızca ekonomik değil, patronların iktidarını aşındırma ve güç ilişkilerini işçi sınıfı lehine değişitirme mücadelesi. Dolayısıyla özü itibariyle politik. Gemilerdeki ilişki biçiminin farkı bir nevi askeri disipline dayanıyor olması diye düşünüyorum ama denizciler asker değil. Orası nihayetinde kapitalist bir şirkete ait bir işyeri. Dolayısıyla işyerlerinde mücadele ederken patronun, müdürün ya da kaptanın iktidarını aşındırmak ve güç dengesini işçiler lehine dönüştürmek temel amacımız olmalı. Bunun net ifadesi işyerlerinde işçi kontorlü ancak bu birden bire ortaya çıkmayacak, işçiler birbirine güvendikçe, birlikte bir şeyler başardıkça ve güçlerinin farkına vardıkça büyüyecek bir şey.

Soru: Sendikaların ve sınıf mücadelesinin rolü üzerinde çeşitli tartışmalar döndüğünü görüyoruz. Sendikaların, hak mücadelelerinin toplumsal devrim konusunda nerede durduğu tartışılırken sence öz örgütlü işçi mücadelesi ve sendikalizm deneyimlerine de bakıldığında açığa çıkan direniş, çeşitli örgütlenme alanları ve kazanım halleri nasıl değerlendirilmelidir? Bu bahsettiğimiz tartışmalardan hareketle bu pratikler, mücadele ve kazanımlar talep etmekten fazlasını içeriyor mu?

Cevap: Biraz önce sözünü ettiğim gibi işyeri örgütlenmelerinin politik bir nitelik taşıması gerekiyor. İşyeri mücadelesi özü itibariyle politik iken ekonomik mücadele ve politik mücadeleyi  birbirinden ayıran sendikaların bu ihtiyaca karşılık vermesi mümkün değil. Ekonomik mücadeleyi politikadan kopartmak egemen sınıfın paradigması, Türkiye solu ve dünya genelinde resmi solun, sendikaların ekonomik mücadele aygıtı olduğu ve politikanın parti tarafından yapılacak bir iş olduğu söylemi bu paradigmanın devamı. Her türden politikayı işyerlerinde yapabiliriz ve yapmamız gerekiyor. Bununla birlikte işyeri örgütlenmeleri ekonomik olduğu kadar politik gündemlerle de mücadele edebilecek niteliğe sahip olmalıdır.



Soru: Son soru olarak, geçmişte örgütlü olan ve burjuvazi ve devlete karşı dik duruş sergileyen deniz işçileri, devlet ve kapitalizmin çeşitli yöntem ve saldırıları ile günümüzde bu örgütlülüğünü eskisi gibi sağlayamıyor. Gemi, tersane, liman ve gemi söküm tesislerindeki birçok işçi sıklıkla yaşanan mobbing, iş kazası ihmalleri ve iş cinayetlerine rağmen birçok nedenle örgütlenmekten ya da mücadele etmekten uzakta kalıyor. Buna karşı tüm deniz işçilerinin örgütlenmesi için neler söylemek istersin?

Cevap: Sözünü ettiğiniz deneyimler yalnızca deniz işçileri örgütlü olmasıyla gerçekleşmediği gibi, bugün işçi sınıfının örgütsüz ve güçsüzlüğü yalnızca deniz işçileri ya da herhangi bir sektördeki işçilerden ibaret değil. Burada sözünü ettiğimiz sendikaların krizinin rolü var ama sadece bundan ibaret değil. Kapitalizm dünya çapında çoklu kriz içinde ama bunu aşacak bir inanç, geniş kesimlerin dahil olduğu bir irade yok. En genel anlamıyla sol bir umut vaadetmiyor, iddiasını yitirmiş ve düzen içinde yolunu kaybetmiş durumda.  Yani sorunun insanların mücadele etmekten uzak kalmaları olduğunu düşünmüyorum. Tüm olumsuz koşullara rağmen işyeri mücadelelerinin sendikalardan ve politik örgütlenmelerden bağımsız biçimde ortaya çıkabildiğini görüyoruz. Geçen sene Aliağa’da gemi söküm işçilerinin 2022 başında ortaya çıkan grev dalgasının parçası olan fiili grevi bunlardan biri. Dolayısıyla aslında olabildiğini görmek, sorunu kendimizde, hakim olan mücadele ve örgütlenme biçimlerinde aramak gerekiyor. Gördüğüm kadarıyla Deniz İşçileri Platformu da sözünü ettiğim gayriresmi politik işyeri örgütlenmesi perspektifine sahip ve buna uygun hareket ediyor. Bu perspektifi sürdürmek ve fikri yaygınlaştırmak çok önemli bence. Bunun sonuçlarının hemen olmasa da daha geniş kesimlerde mücadele etme ihtiyacı ortaya çıktığı koşullarda alınacağını düşünüyorum.


Tüm cevapları için Cem Gök’e teşekkür ederiz. Kimsenin ölmediği, sömürüsüz, sınıfsız ve sınırsız sularda rotanız özgürlük pruvanız neta olsun. Selametle.

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow